29 Ekim 2023, Pazar
saat: 05:16


"Muhtemelen görüşmeyeceğiz."
"Evet, görüşmeyiz."

Hayatının merkezinde yalnızca kendisi olan insanlara nasıl özeniyorum, anlatamam.

Ya da anlatabilirim.

Gel, otur şuraya, anlatayım.
Birer kırmızı Tuborg da açalım, ıslansın muhabbet, ha?

Bu insanlar misal, kimseyi özlemiyorlar azizim. Özlem denilen o yapış yapış duygu zihinlerinin gözeneklerini tıkamıyor.

Düşünsene, bu insanlar hayallerini, gelecek planlarını istedikleri gibi şekillendirebiliyorlar. Birisiyle aynı sahnenin içinde yer alabilmek için o birisinin isteklerine, amaçlarına göre hayallerini, planlarını modifiye etmek zorunda değiller.

İlgisi arzulanan kişinin ilgisizliğinin yarattığı incinmişlik duygusu da onlara çok yabancı. Kendilerine duydukları ilgi kendilerine bir ömür yeter de artar bile. Lükse bak!


4.016,2 km uzaklıkta bir yere gidip yerleşmekten bahsediyor. "Belki bu son görüşmemiz olur." diyorum, yüzünde buruk bir ifade görme beklentisiyle. Bakıyorum, kayıtsızlık ve nezaketen gülümseme bütün yüzü doldurduğundan kendine yer bulamayan burukluk, gelip yerleşemiyor yüzüne.

Sırf veda sırasında bir sonraki görüşme için temennide bulunmak adettendir diye ezbere "Ben gitmeden belki ayarlarız, görüşürüz" diyor. Öyle bir görüşme için zaman ve efor harcamaya tenezzül etmeyeceğinden emin olduğum için ve bir görüşme planını son dakikada hunharca iptal edecek kadar görüşme planlarını siklemediğini bildiğimden, "Muhtemelen görüşmeyeceğiz." diyorum, onun yüzünde yer bulamayan burukluğu kendi yüzümde ağırlayarak. "Evet, görüşmeyiz." diyor, çaya batırıp yenecek kadar gevrek bir gülüşle.

Sonra arkasını dönüp uzaklaşıyor. Ben de onun kayıtsızlığına özenip, onu taklit ediyorum, dönüp yürümeye başlıyorum.
Ama...
Üç beş adım sonra ayaklarım duruyor. Gövdem 180 derece geriye dönüyor. Gözlerim uzaklaşıp giden kadının sırtına yapışıyor.
"Arkasına dönüp son kez bana bakar mı acaba?" sorusu, bildiği ve görmek istemediği cevabını kafatasımın çeperlerine çarpa çarpa öldürmeye çalışıyor.
Ortalık kan revan içinde kalıyor ama o "hayır" cevabı ölmüyor.

Son bakışı, son sözleri, son sarılışı, son gülüşü bedenimin atomaltı parçacıklarına hadsizce nüfuz ederken bakıyorum, onun üstünde bana ait minicik bir zerre bile yok.

Bir süre sonra kalabalığın arasına karışıp kayboluyor.

Sonra ben de kayboldum. Yolu bulamama ümidiyle yolu arıyorum son 6 saattir.

Öyle işte... Çakırkeyif olduk mu? Bırak o boş kutuları, ben hallederim. Onları siyah poşete koyup çöpe atarak geçmişi yâd edeceğim.
Boş kırmızı Tuborg kutularını çöpe atarken gözlerimin nemlendiğini söylesem güler misin bana?

Hatırlat, bir ara sana kursakta kalmış heveslerimi göstereyim.

istanbul
hosting