16 Aralık 2023, Cumartesi
saat: 02:57


Yeterli miktar İstanbul, çokça bir Avrupa şehri ve çok çok daha uzun bir uzak doğu şehri macerası falan derken, uzunca bir sürenin sonunda Ankara'ya gelip, şöyle bir dolanma fırsatı buldum.
Daha aslında uçak gecenin bir vakti iniş yaparken, o ışıltılı iniş rotasını hafızama nasıl kaydettiğimi anlamış bulundum, tıpkı şehirler arası otobüs ile İstanbul'dan Ankara'ya gelirken o giriş bölgesini kaydettiğimi fark ettiğim gibi çok önceden. Doğrusu, daha Ankara'nın siluetini fark ettiğim anda içimde oluşan heyecan bile, bana hep benim kim olduğumu, ne olduğumu çok güzel gosteriyor.
Sonra, sonunda bir tam günümü dost kitapevi, sıhhiye, tıp fakülteleri, Hamamönü, cebeci, kurtuluş, Seyranbağları ve yeniden karanfil sokak çemberinde dolanmaya harcadım. Ne tunaliya, ne bahceliye, ne de sonradan ortaya çıkmış beyaz yaka yerlesimlerine ugradim. ama şu guzergahta bir gün geçirince bile, hop diye ben oldum yine.o bakımsız çirkin köprülerinin sutunlarina şöyle bir el atmış sokak sanatçıları, o gereksiz beton çirkinliği bir gitmiş. Ama genel olarak aynı. Ben Ankara'da yürümeyi bir başka seviyorum. Başka hiç bir şehirde yürümeyi bu kadar sevmiyorum hatta, yolu,kaldırımı, trafiği çok daha düzgün olanlarda bile. Benim güzel yeterince resmi küçük metropolum:) buranın hissi bambaşka bir his. Evet kaldırımda hala ayağın mutlaka bir yere takılır, evet her güzergahta mutlaka ama mutlaka bir yokuş bulunur, evet espi püskü ama az katlı öğrenci evleri, yer yer Yeşilçam filmlerinden çıkma esnaf dükkanları falan vardır, ama aynı zamanda karanfilde yürüyen bir yabancının önünden geçse asla girmeyeceği, ya da yukarıya bakıp asla göremeyeceği garip garip mdkanlari da vardır. Şimdi gezerken, kimi aynı yerde bulamadığım, kimini ise hem aynı yerde bulduğum hem de içine girince lezzetlerinin, menüsünün bile değişmediğini fark ettiğim bir sürü mekan arasında ne çok çok gidip geldiğini fark ettim. Hatta oturdum geçmişimi kontrol ettim, en son tam on yıl önce girdiğim kimi yerlere girdim. Hiç mi değişmez bir yer?
Ben o zamanlarda, bir orası bir burasi gezinirken bu mekanlar 90lari animsatirdi bana, tam doksanlar atmosferi vardı bu garip garip yerlerin. Bugün girdim oturdum donkisota mesela, ben artık bambaşka bir ben, mekanın isletmecisi bambaşka birisi, ama geri kalan her şey aynı. Açtım kendi gözümün önünde laptopumu, taa on yıl önce, koydum arka plana taa o zamanlar kendime dert ettiğin kimi konuları, heyecanlarımi, artık hiç biri burada olmayan arkadaşlarımı, ve hiç bir sonuca bağlanmadî. Zaten neden bağlansın ki? Olay bu hatırlamanın sonucunda duyulan gazda. Duydum ben de.
Bugün bambaşka konularım, çok daha çetrefilli sorunlarım, çok daha az zamanım olabilir, ama "her şey çok güzel olacak" hissim, o zamankinden çok daha büyük. Şimdi bir zaman benim bir kızın elinden tutup kahvemi alıp ders falan çalıştığım kafeteryalar da, kardeşim sevgilisinin elinden tutup kahvesini içiyor. Ne güzel. Ben on yıldır doğru düzgün uğramadım ama, yaşam hala Ankara'da olduğu gibi akıyor. Gelip o akışı görünce de, beni bu güzel günlere taşıyanın ne olduğunu görüyorum. Düşüncelerime, kurgularima, yargılarıma güvenim artıyor. O güveni cebime koyup, yoluma geri dönüyorum.
Içimde her şeyi güzel yapamamış olmanın bir burukluğu var. Çünkü, varolusum bir sorumlulukmus, ve ben resimden eksilirsem, her şey degisirmis, o aynı görünen Ankara aslında aynı olmazmış, onu hissediyorum. Fakat, aynı zamanda, ben ne kadar yakıtı hiç bitmeyen roket gibi oradan oraya savrulsam da, buraya ugrayabildikce, o resimden tam silinmeyecegim için, o işleri yoluna da koyabilirmisim gibi. Sanki her gelişimde, her şeyin çok güzel olması biraz daha yakinlasirmis gibi. Zaten, benim resmimden insanlar silindikce , her şeyin çok güzel olması daha da kolaylaşıyor mu?
Sonuçta her insan koca bir dünya, her insan ayrı bir bulanıklık yumağı. Ama yine de, bu kadar azalma da yeter. Artık bu resim böyle kalsın, eksilmesine de artmasına da gerek yok desem, termodinamikle bir bilek güreşi ne tutussam, acaba kazanır miyim? Kazanamam tabii, ama en azından, kaslarimin son atpsine kadar savasirim. O da yeter.
Değil mi? Artık her şey güzel olsun. Ankara hep böyle kalsın. Ben gelme sebeplerim azalsa da, daha çok gelirim, hiç dert değil.
PS: bunca yıldan sonra, artık buralarda yaşayamam, yaşasam da pek sevemem sanırdım. Bence öyle değil. İstanbul'da yine anlasamam ama, Ankara'da gençlik yıllarım kadar bir süreyi yine geçirip güzel güzel yaslanirim, hiç sorun olmaz.

istanbul
hosting