28 Mayıs 2024, Salı
saat: 12:43
Korkunç moralim bozuk. Böyle mi olacak acaba? Böyle olacak evet. Hmm PhD proposal tamamlandı ve ilettim. Amaçsız kaldığım için gerçeklere mi döndüm acaba? Ölüme eş değer olduğu belirtilen bir acı ile tanışmak üzereyim. Haydi G. elimden tut, tez danışmanım ol. Bundan 12-13 yıl önce seninle ilgili çok sayıda günce girmiş olmam lazım. Şarap gibi güzel yaşlanmışsın Sayın Hocam. İşin şakası, sana saygım başka. Umarım reddedilmem. Çünkü V. Hanım'ın dediği gibi reddedilme yaram sebebiyle ilave bu kadar acı çekmekteyim. Mevcut ilişkimdeki temas eksikliği sebebiyle çektiğim reddedilme azabı. Üstelik 9 yıllık! Evet beni seviyor - sevmiyor değil. İnkar edemem seviyor ama; Silkeleyip kumları üstümden atıp Mağazanın vitririninde yansımama bakıp Uyurgezer gibiyim tüm geçmişim kayıp İnceliyorum kendimi halim bir garip Sardunyaları seyrettim bir çölden gelip Geceler boyu ağladım şairleri sevip Bir isyanım varmış akıtmışım içime Kendim bile bakamadım gözlerimin derinine Günlerim bazen korkunç bir vicdan azabıyla geçiyor - sanki ölesiye ihmal edilmiş olan ben değilmişim gibi. Kilitliydi dünya girdim bacasından Kızgındım dolu dizgin hazzın ardından Kefenim arka cebimde cehennemden kaçmadan Delirerek giderek vicdan azabından Girdim bacasından, Şubat ayının sonuydu. Hakkımı yemeyeyim kilitlendim ve karşılık veremedim. Hem de hiç veremedim. Yalnızca ben de onun saçlarını okşayabildim. Ama birileri bir kadının nasıl sevileceğini gösterdiler. Tabi ki şartlar elverseydi onlar da değişirlerdi. Hoş; şartlar değişir değişmez sönüverdiler. Bir beklentim de yoktu ama. Dünyanın nimetlerini görünce... Çocukken uyuyana kadar saçlarımı okşayan babam gibi - ilk defa yeniden şefkatle karşılaşınca yaşadığım dehşet. Bir daha böylesi ile karşılaşacak mıyım diye inanılmaz bir acı çekmekteyim. Acının gerçeğine henüz girmedim - sanıyorum biraz çalkantılı olacak. Üç aydır gerçekten iki günlüğüne tanıdığım adamın acısını çekiyor olamam ya. Ne olurdu dünya nimetlerini gösteren adam "bir süreliğine biraz beni çekse"? Başlattığı devrim ateşini daha da körüklese - biraz daha acı verse de olur. Biraz daha acı versin çünkü tutunacak hiçbir şeyim yok. Uzun süreli olmasını beklemiyorum. Hayatımın aşkı da değildi - hatta şaşırtıcı ama o kadar da etkilenmemiştim bile. O kadar cepteydi ki o güzel adam! Yanında o kadar rahattım ki en son insanları çantalarına göre sınıflandırdığımı filan anlatmaya başlamıştım. O kadar kendimden emindim ki. Başta rol yapıyor sandım ama samimi bir şekilde anladım ki iki günlüğüne bir ilk görüşte aşkı benimle deneyimledi. Sonra uzaklaşınca (HAYATIMDA HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ) beyefendinin saati bozuldu. Beyefendiler biz kadınlar gibi değildi. Kırmamak için de olsa güzel sözler söyleyemezlerdi. Flörtöz saat inside joke'um üzerine gelen "Aslında bu boktan saat ayıplı ve kalp ölçer artık çalışmıyor." Hayatımda ilk defa flörtöz bir mesaj atmıştım ve ilk seferde tabi ki reddedildim. Buna gerek var mıydı? Gerçi daha zarif nasıl ifade edebilirdin ki? Niye bu kadar abarttın ki amk? O noktaya kadar "aşk"tan bahseden yoktu... Aklımda bile değildi. Biraz eğlenir dertleşir sonra vedalaşırdık. Kalbinin atmasına gerek yoktu. KALBİNİN ATMASINA GEREK YOKTU! Sonra aniden gelen bir paskalya tebriği. İşte tüm hikayemiz buydu. Üstelik o sabah "keşke artık gitse" diye düşünen ben değilmişim gibi... Üçüncü ayında yasını tutmaktayım. Hayatımı siktin ama iyi yaptın orospu çocuğu. Yoksa içim öldükçe ben de ölecektim, içim öldükçe ben de ölecektim. Sen de belki ağır gerçekleri yüzüne çarpmam üzerine kendini çocuklarına ve göt gibi ortada bıraktığın eşine döndün? Bu amaç üzerine birbirimize gönderilmiştik ve misyonumuz dolmuştu... Bir de Martin vardı - o da 2010 senesinin Nisan ayıydı. Burada çok uzun bir güncesi de vardı. Çok etkilenmiş, hiçbir iletişimimiz olmadığı için güzel güzel unutarak hayatıma devam etmiştim. Olabiliyordu yani. Bu mümkün ve olması gerekendi. Ama benim gibi insanlar - doğru sevgi diliyle sevilme noksanlığı içerisinde korkunç bir azap çekiyorken bir anda sınırsız bir şefkat ile karşılaşınca içindeki boşluk bir an olsun dolmak suretiyle zirvelere çıkan sonra oradan aşağıya atılan insanlar - hayatlarının böyle bir dönemlerinde tabi ki atlatamazlar. Duygularının, öfkelerinin, takıntılarının sebebini doğru tanımlayabilseler bile acılarına engel olamazlar. Alman feylozoflar gibi. Kime ne yaptım ki ben? Aslında hayatım boyunca bana gerçekten emek veren tek bir kişi oldu. Fakat o da bana bir türlü aşık olamadı. Bu mu yani? Bir kadının tek uğraşı; hayattan tek beklentisi tutkuyla severken tutkuyla sevilmek mi? Sen tekrar gelmeyeceksen böyle dünyayı sikeyim. Bunu nasıl kabulleneceğim. Hafifleyeceği yerde hep en başa dönüyorum. Daha kötüsüne dönüyorum çünkü bunun temel sebebi aslında BÜYÜK ACI'yı yaşamamak için seni kendime dert ediyorum. Bir de hatırısayılır bir gelecek korkusu. Senin bir anda yok oluşunla beraber ikiye katlayan reddedilme azabı. Beni yaralayan senin değil senin sembolize ettiklerinin kaybolması... Bir kere de beni unutamasınlar. Ha sikeyim. Toksik toksik yeniden gelsinler. Yanalım. Saygıyla yaklaşılmaktan bıktım. Bir kere de yanalım. Nasılsa öleceğiz. Hayatıma giren herkesin bana olan saygısını sikeyim. Bir kere olsun "yakınlaşırsak yanarız" diye benden kaçmasınlar. Artık dayanamıyorum. Bir saniye bile beklemek istemiyorum. | ||
|