14 Haziran 2024, Cuma
saat: 17:20


Sevgili günce, sana çocuğu 2 yaş sendromunda bir anne olarak geldim. Bu iş çok zor vallahi ben hayatımda böyle inatçı bir çocuk görmedim. Her ne kadar doğduğu andan itibaren bunun böyle olacağı çok belliydiyse de, etrafımdaki insanların büyüdükçe sakinler telkinlerine umutla inanmayı seçtim. Sakinlemedi. Gittim 1,5 yaşındayken gelişim değerlendirmesi yaptırdım bu kadar bağırma, bu kadar hareket, bu özerklik, bu sinir vs.. bir sıkıntı mı var lan diye işkillenip durdum sürekli hem o uzman hem başka bir uzman hem de kendi doktoru her şeyin normal olduğunu, bu kızın mizacının bu olduğunu söylediler. Mizacın ruhumu aldı aldı duvara vurdu be yavrum.. neyse sağlıklı ve komik bir kızım var, bedeli benim delirmem olsun napalım. 2 yaşında insanlara yol vermeyi öğrendi, kimle karşılaşsa haaadi baaybaaay diyip işine devam ediyor.

İş girişimim çok güzel başlamıştı. Hiç beklenmedik bir sürede beklenmedik miktarda para kazandım fakat çocuğum beton mikseri olduğu için (evet lakabı bu) işime olması gerektiği kadar vakit ayıramadım ve böyle olmayacağını anladığımda şimdilik ara verdim. En azından çok sevdiğim bir işi tek başıma başarabildiğimi gördüm bunun motivasyonu, isteğimi canlı tutmaya yeter. Kızım biraz daha bağımsız olabildiğinde devam edeceğim, şimdilik kendimi ekstra yıpratıp sevdiğim şeyden bunalmak istemiyorum.

Annemin distonisi nüksetti, 1 aydır kafasına göre takılan kası tespit edip botoksla uyutmaya çalışıyorlar. Sanırım son yapılan doz işe yaradı yavaş yavaş iyileşmeye başlıyor gibi bakalım.. bir an önce iyileşip benim terziliğimi yapmak istiyormuş heheh. Sen kalıplarını yap kes gönder ben dikerim diyor. O da seni hayatta yapayalnız bıraktım diye ağlayıp duruyordu son 2-3 yıldır şimdi de benim için bi şeyler yapmaya çalışıyor işte. Kafaya takmasın diye işi birlikte yaparız falan dedim, mutlu oldu. Mesele 2 işte birden çalışmak zorunda olduğu için yalnız bırakmak zorunda kalması değildi hiçbir zaman, duygusal olarak ihtiyaç duyduğumda bilinçli yalnız bırakmasaydı. Ama bu kadar psikolojik rahatsızlık ve bunların sebep olduğu distoni gibi bir hastalığı varken kafasına balyoz indirecek değilim. Onun zamanı da öyleydi işte. Düzelmeyecek şeyleri salıp bırakmak lazım bazen.

Beeen, ben baya sıkıldım. Çocuğum yokken çocuk mağazalarının önünden bile geçerken çok sıkılırdım. Ki o zaman da, daha küçükken de hayatım boyunca çocukları pek severdim. Ama sorumluluğu sıkıcı günce. Zaten kızımla bağımın özelliği oyun oynamak, bir de beslenmesine takığım bunlar dışında bakımında mallaştığım oluyor. Allahtan babası o konularda pimpirikli. Sıkıldığımdan da aksatıyorum bi şeyleri. Şöyle bi 2 gün uzaklaşsam çok iyi olurdu. Gidip kimseyi tanımadığım bir yerde hiçbir şey yapmadan dursam, artık iki sayfa bi şey okuyabilsem falan ama bu teklif edilmesine rağmen kabul etmiyorum çünkü tahmin edersin ki çocuğumun kendini yalnız hissetme ihtimaline karşı bir hassasiyetim var. Zaten bunun için erken, ne zaman döneceğimi kavrayamaz henüz. Ben de kendimi bahçeye verdim. Ata tohumundan kocaman domates fideleri yetiştirdim, çiçek açtılar. Biber diye aldıklarım da semiz otu çıktı hiç sevmediğim bir ot ama büyüyorlar. Başka da hakkıyla yapabildiğim bir meşgalem yok, olamıyor. Ben hayatta ufak heyecanları olan, sevdiğim şeyleri yapamazsam tükenen biriyim. Bi şeyler yapmadan duramıyorum ama durmak zorundayım işte bu beni çok bunalttı. Yapacak bir şey yok ama napalım bir müddet böyle, bu da benim sınavım diyelim pff..

Geçenlerde çok manasız bir şekilde rüyamda M'yı gördüm. Onu en son 2010 yılında görmüştüm sanırım ve ondan sonra yıllarca aklıma gelmemişti kendisi. Çok güzel bir kızdı, kısa süren bir manitalığmız olmuştu kendisiyle ama neden yürümediğini bile hatırlamıyorum ama tahmin ediyorum. Sadece bittikten bi kaç ay sonra bana seninle uzun ve güzel bir ilişkimiz olabilirdi ben buna istekliydim dediğini hatırlıyorum. Gerçekten de uyumluyduk. Neyse rüyamda ahşap bir kapıyı açıyordum ve kapı muhteşem bir deniz manzarasına açılıyordu, kıyıda M vardı gelsene diyordu bana. Sadece yan yana durup denize baktık ve ben geri dönüp gittim. O da bir kez arkamdan baktı ve denize döndü. Rüya bu kadar. Neden bunca sene sonra zart diye rüyamda bu şekilde gördüm bilmiyorum ama naptığını merak edip stalkladım. Mesleğini çok seviyordu yurt dışında mimar olmuş koca koca binalar yapıyor falan sevindim kendisi için. Sonra bir sosyal medyasında benim herkese açık bir yerde paylaştığım bir şiiri aynı şekilde paylaştığını gördüm. Birhan Keskin'in Su şiiri. Muhtemelen ben de onun için tarihe karışmışımdır ama o son dediği şeyi neye istinaden dediğini şiiri görünce anladım. Anladığımda o iki genç kızı hatırlayıp gülümsedim, böyle bir hoşluk yaşadığım için kadere teşekkür ettim. Sonra yollarımızı ayırdığı için de teşekkür ettim fjdjjs. Çünküsünü yazmaya üşeniyorum kısacası melankoli bizi kara delik gibi yutardı.
İşte M'yı da böyle durduk yerde güzel anmış bulunduk.

Melankoli.. öyle bir çocuktan şeye döndüm, Tezer Özlü'nün bir lafı falan önüme düşünce sen de boş yapma aq diyip geçiyorum :') melankolikken anlaşılma umudun var, umut bitince sen de kendi anlaşılmayı bekleyen saftirikliğine bir tekme koyuyorsun BOŞ YAPMA AQ diyerek. Bir çeşit sitem halidir heralde.

Biliyor musun günce, bahçede bir limon ağacı var. Geberik sıcaklı havadan başka iklimde büyümeyen ağaç Ankara ayazında, kış kıyametinde tüm sıcaklığıyla orda duruyor. 5-10 limon veriyor. Çiçek açıyor buram buram tütüyor. Bayılıyorum ona.

Gideyim de buzlu bir limonata içeyim şimdi.

Bu günce de bitti. Bye.





istanbul