28 Eylül 2024, Cumartesi
saat: 18:15


Her zamanki gibi yakınmaya geldim günce. Millennial neslin randevu konseptini çözememiş olması beni delirtiyor. Bir tanrının kulu da zamandında gelsin, zamanında arasın be. Hepsi geç, hem de minimum 45 dakika. Ömrüm zamanlama özürlü insanları bekleyerek geçiyor. Ha geldi ha gelecek, ha aradı ha arayacak diye bir işe de başlayamıyorum, pineklediğimle kalıyorum. Bir de 82 yaşında bir teyzeyi arkadaş edinmiş bulundum, onun olur olmaz şeyler söylemek için araması var. Büyükannem olacak yaşta kadına ters bir şey de söylemek istemiyorum. Böyle şeyler bitiriyor zaten otuz paralık olan enerjimi, sonra ne işe güce mecalim kalıyor, ne evi çekip çevirmeye. Şöyle bir hafta hem interneti hem telefonu kapayabilsem süper olacak, ama şimdilik mümkün değil.

Puftiri kedim yerleşti sayılır, ama hala isim bulamadım. Çok yakışıklı kendisi, Maine Coon cinsi (para verip almadım tabii ki defolu olduğu için başıma kaldı, ama canıma minnet). Ama gözleri şaşı ve kronik herpes nezlesi var. Ayrıca akordu bozuk, miyavlamak yerine ötüyor. Gavur memleketinde olmasam adını Düdük Necmi koyabilirdim, veya Zurna. Üst odanın ağzına sıçtı iki haftada. Her taraf kedi kumu, her şey oyuncak. Bütün gece yukarıda kendi çapında koşturup durmasını dinliyorum. Şimdilik Peggy dışında ev halkıyla tanışmadı. Peggy buna hala kuyruk sallayıp 'bu oyuncak mı yoksa yemek mi?' bakışları atıyor. Limon kendisiyle yarım saniye göz göze geldi ve tıslayıp aşağı indi, sonra da bana trip attı 'ne getirip duruyon eve bu veletleri?' diye. Kusura bakmayın gençlik, insanınız biraz arıza malum. Neyse. Bazen düşünüyorum belki çocukken babam bir kediye izin verseydi şimdi evim hayvanat bahçesine dönmezdi diye ama gene dönerdi büyük ihtimalle. Bak şimdi de pufti üst katta ya vaaz veriyor ya opera söylüyor, gideyim onunla iki laf edeyim madem. Bugün niyetim insan yüzü görmemek için elimden geleni yapmak. Bazen karantina günlerinin antisosyalliğini özlüyorum.

istanbul
hosting