03 Aralık 2024, Pazartesi
saat: 00:20
Her şey o kadar çabuk, o kadar acele ki, o kadar vakit yok ki durup içimin sesini dinlemeye... Sayfalarca yazmak istencim depreşti yine. Geçen ay geldim, yazmadan gerisin geriye döndüm koynundan senin. Bir kere daha cesaret ettim sonra; vazgeçişimin birdenbireliğine ben bile şaştım! Ben bazen, bir istasyon bankında öylece susup, tırnaklarımı sarartana kadar parmak aralarımda öylece tutmak istiyorum kör zülfo'nun kaçağını. "Sonra nasıl olsa bir tren gelir, çocuk sesleri arasından sıyrılıp, kalkıp giderim yine, yeniden döneceğimi bilerek." diyorum. Her şey nasıl da çabuk, acele ve ileriye! Her şey nasıl da başkalaşım halinde, nasıl ve ne kadar çabucak değişime ayak uyduruyor her şey ve herkes. Sol kulak üstümde beyaz bir papatya, papatyanın dudağında eski ve esrik bir türkü, bir yanda yaşanması olanaksız sevdalar, bir yanda bitimsiz umudu genç yüreklerimizin.... Beni o sonbahar akşamında unutun! Yanık tenli çocuğun saçlarına esir olan bakışlarımla koyun bırakın beni. Eski bir tarih atın altıma, yenilenmesin, kilitleyin. "Bırak dağınık kalsın saçların" HATIRLARSAN ISLIK ÇAL! | ||
|