12 Aralık 2024, Perşembe
saat: 22:28


Harika bi gebelik yaşadım ben. Her şeyi çok sevdim, kadınlığa olan bakışım değişti, dünyaya olan bakışım değişti. Büyülenmiş gibiydim/gibiydik, sevdiceğimle. Başta hissettiğimiz kaygıların içinden geçtik birlikte. Hayaller kurduk. Adını bir kerede koyduk oğlumuzun, Umut Güneş. Güneş diyorduk biz, "senin adın Umut Güneş, ama anne sana Güneş diye seslenmeyi seviyor". Herkesi tanıştırdım onunla, kimlerin onu merakla beklediğini, birlikte yapacaklarımızı/yapacaklarımızı, izlediğim gökyüzünü, ağaçları, kuşları... Renkleri anlattım ona, "geldiğinde birlikte izleyeceğiz şimdi ben gördüğüm bu manzarayı".
Evladımın olmasıyla ilgili her fikrim üzerinde çalışmaya çalıştım, tüm kalıplarımdan olabildiğimce sıyrılıp sadece onun varlığına şahitlik etmek istedim. Babasının koynunda kanguruyla asılmışken üçümüzün birlikte dans ettiğinin hayallerini kurdum. "Çimleri sevdin mi bitanem, kuşları duyuor musun, toprağı yeme" böyle güzel günlerimiz olacaktı. Güneş'li günlerimiz olacaktı hep birlikte.

Doğum geldi çattı. Harika başladı süreç. Ama bir yerde durdu, kaldı olduğu yerde. Öyle sıkışma falan da değil, öyle durdu oğlum. Kalp atışları normal, keyfi yerinde. Ama ben artık dayanamaz olunca sezaryene gittik. Başlangıçta da her şey güzeldi. Ama doktor kordonu kesti..

Hiç duyamadım yavrumun sesini, hiç koklayamadım, hiç göremedim gözlerinin rengini. Evlat acısının ne demek olduğunu öğrendim ben. Koskoca bir karanlığın içinde yaşıyorum haftalardır. Bazen ışıklar geliyor, "aaa" diyorum, "bitecek sanırım bu karanlık" sonra ne oluyor biliyor musun, aradan bir süre geçiyor bazen saatler bazen günler, bir bakıyorum o karanlık ayyynı şekilde orada. Haykırmak istiyorum bütün dünyaya, dünya dursun istiyorum. Dursun, yansın, yıkılsın.

Ölüm başkalarına olan bir şeydi oysa önceden. Sadece başka bebekler giderdi bu dünyadan. Başka anneler/babalar yaşardı evlat acısını. Değilmiş öyle. En azından benim hayat hikayemde değilmiş öyle. Mezara sarılmak istemek ne demekmiş öğrendim. O mezarı kazıp içinden Güneş'imi çekip çıkartmak istiyorum yanına gittiğimde. Her sabah gözlerimi onunla açıyorum, gece uyumadan onunla konuşuyorum. Kafamın içinde Nazım Hikmet'in bir dizesi dönüyor sürekli "Büyümez ölü çocuklar"

Beni/Bizi seçtiğin için teşekkür ederim oğlum. Seni çok seviyorum. Bir parçanı benimle bıraktın, bir parçamı da alıp gittin biliyorum. Gittiğin yerde çok mutlu olduğunu biliyorum meleğim. Sen bu dünyada acı nedir hiç bilmedin... Senin büyüyüşünü izleyememek, ilk kelimeni hiç duyamamak, ilk adımlarını görememek, ilk aşkını tanıyamamak... Bu ilkleri hiç yaşayamayacağız seninle birlikte ama sen beni anne yaptın bitanem. Kısacık ömründe bana bambaşka duygular, bambaşka ilkler yaşattın. Ultrasonda 10 haftalıkkken seni gördüğümde bana el sallayışın hala gözlerimin önünde. Senin de beni çok sevdiğini biliyorum.

Hep benimlesin Güneş'im, yokluğunun etrafı sevginle çevrili. O karanlık da, sana olan sevgim de benimle birlikte, ömrüm boyunca. Yanına gelirken yalnızca sana olan sevgimi getireceğim yanına. Bu dünyada kavuşamasak da sonsuzlukta kavuşalım...

istanbul