25 Haziran 2025, Çarşamba
![]() saat: 14:18
![]() Yaklaşık beş yıl sonra … Bir dijital sayfanın sessizliğinde, iz bırakmadan akıp giden zaman. O günlerde buraya yazarken biriktirdiğim duygular, düşler, içsel arayışlar vardı. Şimdi o satırlara dönüp baktığımda, birçoğuna gülümseyerek, bazılarına ise içten bir şefkatle yaklaşıyorum. Çünkü artık aynı yerde değilim. Aynı ben değilim. Aynı boşlukta gezinen biri değilim. Bugün… Yaşamımı üzerine kurduğum temel değişti: Gerçeklik. Gözle görülmeyen ama hissedilen, sustuğunda bile yön veren, derinlerde kök salan bir gerçeklik bu. Ve onun üzerine kurulan bir yuva, yanımda yürüyen bir hayat arkadaşı, sessizce büyüyen ama içten bağlarla örülen dostluklar… Ama en çok da değişen: İçimdeki ben. Artık kendimi tanımak için değil; başkalarını daha derinden anlamak için yazıyorum. Artık yaşadıklarımı sorgulamak için değil; yaşamın özünü paylaşmak için buradayım. Artık yarayı göstermek için değil; şefkati hatırlatmak için sarılıyorum kelimelere. Bu yeni sayfalarda, ruhen olgunlaşmanın ne anlama geldiğini, ve içte büyüyen o özelliklerin –sabır, sadakat, yumuşaklık, özdenetim, sadelik, bağışlama– nasıl da bugünün gürültüsü içinde insanı ayakta tutan bir güç olduğunu anlatmak istiyorum. Çünkü bu çağın insanı neyi arıyor derseniz… Sanırım en çok, anlaşıldığını hissetmeyi. Ve belki de daha fazlasını: Kendini kaybetmeden, iyi kalabilmenin yollarını. İşte ben de burada, seninle birlikte, bunu aramak için yazacağım. Her satır bir dost sesi gibi uzansın istiyorum yüreğine. Ve her yazı… Sevgiyle yazılmış olsun. saat: 11:09 ![]() Hayatın en kıymetli hediyeleri çoğu zaman gösterişli olmayanlardır. Ne altın bir kurdeleyle sarılı gelirler, ne de yüksek sesle kendilerini duyururlar. Onları saran bir ambalaj yoktur; ama içlerinde büyük bir derinlik taşırlar. Bazen sadece bir bakışla çıkar karşımıza. Biri “İyi ki varsın” der ama gözlerini kaçırarak… Çünkü bazı sevgiler yüksek sesle değil, utanarak dile gelir. Ve işte tam da bu yüzden… daha kıymetlidir. Çünkü içten gelen şey, sessiz de olsa yüreğe ulaşır. Geçen gün otobüste yan koltukta yaşlı bir teyze oturuyordu. Eli titreyerek çantasından bir poşet çıkardığına tanık oldum. İçinde küçük bir sandviç vardı. Yanında oturan genç bir çocuğa uzattı: “Al yavrum, açsındır belki, ben evden iki tane almıştım.” Dedi.. Çocuk önce utandı, sonra mahcup bir gülümsemeyle aldı. Yaşlı Teyze’nin hiç konuşmadan dışarı bakmaya devam ettiğini farkettim.. O an aklıma şu geldi: Bu koca şehirde, bu yorgun kalabalığın ortasında, böylesine sade ve içten bir paylaşım ne kadar kıymetliydi. Kimse fark etmesede tanık olduğum bu sahne günümü güzelleştirdi. Küçük şeylerin güzelliğini görebilmek, içimizde hâlâ bir yumuşaklık taşıdığımızı hatırlatır. Ve bu yumuşaklık, her gün aynı kalan şeylere yeniden hayran kalabilmeyi sağlar. Bir ağacın gövdesi, eski bir bardağın hatırası, sevdiğin bir sesin sessizce “buradayım” demesi… Hepsi aynı kökten gelen şu derin niteliği barındırıyor: SEVGİ. Bu da bize görünmeyen ama bizi izleyen bu sevginin kaynağının hâlâ bizimle olduğunu hissettirir. Çünkü her sabah güneş doğuyorsa, biri hâlâ bizi hatırlıyordur. Ve biz hâlâ, küçük şeyleri fark edebilecek kadar canlıyız. saat: 12:25 ![]() Sabah işe giderken her zamanki sokağın başında durdum. Kaldırım kenarındaki kartonun üstünde kıvrılmış yatan o sarı kedi yine oradaydı. Gözleri yarı kapalı, ama kulakları dikkat kesilmiş. Bir gözü açık uyuyan çocuk gibi… Birazdan biri geçecek, belki başını okşayacak… belki de kimse fark etmeyecek. Düşünüyorum da… Neden bazı varlıklar hep kenarda durur? Neden biz insanlar, sadece konuşanları duyarız da sessiz olanları görmeyiz? Bir kedinin açlığını, üşümesini ya da sevgiye olan ihtiyacını neden “küçük” sayarız? Oysa küçük görünen şeyler, bazen en derin farkındalığı getirir. Gerçek merhamet, yalnızca büyük yardımlarda değil. Bir kap su bırakmakta… Kartondan minicik bir barınak yapmakta… Yoldan geçen bir sokak kedisine “Bugün seni gördüm” demekte. Çünkü bu dünya sadece insanlar için dönmüyor. Ve sevgi, paylaşılınca büyüyen bir şey. Hangi bedene değerse değsin, iz bırakıyor. Bugün belki de seni göremeyecek birine iyilik yap… Sana teşekkür edemeyecek bir cana dokun. Çünkü bazen “görünmeyen” işler, göğe en çok iz bırakanlardır. | ||
|