01 Eylül 2025, Pazartesi
![]() saat: 09:42
![]() Geçen sonbaharda, yıllar sonra doğup büyüdüğüm kasabaya dönmüştüm. Her şey yerli yerindeydi; eski taş sokaklar, köhne kahvehane, sararmaya yüz tutmuş dut ağaçları… Ama bir şey eksikti. Ya da biri. Belki de ben. Yıllar önce bu kasabadan gitmeden önce, en çok onunla vedalaşmak zor olmuştu: Ela. Sessiz, ama gözleriyle çok şey anlatan biriydi. Küçükken aynı sınıfta otururduk, sonra lisede aynı sıralarda büyüdük. Ağaçların altında kitap okur, hayattan, şehirlerden, kaçışlardan bahsederdik. Hep bir yerlere gitmek isterdim, oysa o kalmak istiyordu. Belki de sırf bu yüzden yollarımız ayrıldı. Gidişimden önce son kez buluşmuştuk. O gün de sonbahardı. Dut ağaçlarının altında yürürken bir yaprak düşmüştü tam aramıza. Göz göze geldik. Ne o bir adım attı, ne ben bir cümle kurabildim. O yaprak düştü ve biz sustuk. Oysa ne çok şey vardı söylenmemiş. Bazı duygular kelimelere ağır gelir ya hani… İşte öyleydi. Yıllar sonra kasabaya döndüğümde ilk işim o eski yürüdüğümüz yola gitmek oldu. Aynı ağaçlar, aynı taşlar… Ama artık o yoktu. Duydum ki evlenmiş, başka bir şehre gitmiş. Belki de artık bu kasabayla hiçbir bağı kalmamıştı. Ama bende kalan hâlâ o günkü sessizlikti. O yaprağın düştüğü an... Bir banka oturup uzunca bir süre etrafı izledim. Sararmış yapraklar rüzgârla birlikte savruluyordu. Bir tanesi usulca yanıma düştü. Eğilip elime aldım. Avucumun içinde incecikti, hafifti ama sanki ağırlığı yıllara bedeldi. O yaprak bana onun gidişini hatırlattı. Sadece birini kaybetmenin değil, bir zamanı, bir ihtimali, bir "keşke"yi de geride bırakmanın acısıydı bu. Ve ne gariptir ki bazı acılar, zamanla hafiflemek yerine derinleşir. Üstü örtülür, ama geçmez. Ve ben o sessizliğin içinde hâlâ cevap arıyorum. | ||
|