|
11 Aralık 2025, Perşembe
saat: 13:37
Bugün, takvim yapraklarının titrek bir kararlılıkla ileriye doğru aktığı o uzun yılın en tuhaf günlerinden biri oldu. Sabah uyandığımda odam hâlâ geceden kalan loşluğu taşıyordu; sanki karanlık, uykumun üzerinden çekilip gitmeye kıyamamış gibi perdelerin kenarında oyalanıyordu. Ama asıl gariplik ışığın eksikliğinde değil, odanın tam ortasında duran o yabancı parıltıdaydı. Bir insanın gözünü kaçırması gerekirken, benimkini içine çeken bir tür sessiz cazibe. Bir halka… Bir sınır çizgisi… Belki de başka bir dünyanın nefesi. Yaklaştıkça etrafa yayılan serinlik, kışın soğuğundan değildi. Daha çok, uzun bir yolculuğa çıkmadan hemen önce duyulan o bilinmezlik üşümesi… Bir an için, kendimi hiç bilmediğim ama tuhaf şekilde hatırladığım bir yere dönmek üzereymişim gibi hissettim. Öğleden sonra ışığın dokusu değişti. Artık yalnızca parlak değildi; bir çeşit ritmi vardı. Sanki uzak bir kalbin atışını yankılıyormuş gibi… Düzenli, kararlı, çağıran bir nabız. Gölgeler odanın duvarlarında dans etmeye başlayınca saatimi kontrol ettim, çünkü zamanın akışı bir anlığına bozulmuş gibi geldi. Ne ileri gidiyor, ne de geriye çekiliyormuş gibiydi. Yalnızca duruyor… nefes alıyordu. Akşamüstü, halkanın içinde beliren manzara açıkça görünmeye başladı: Üç güneşin altındaki yabancı bir ufuk… Rüzgârı olmayan ama dalgası varmış gibi titreşen toprak… Bana ait olmadığını bildiğim halde tuhaf bir özlem duyduğum, üzerlerinde kimsenin yaşayıp yaşamadığını bilmediğim o devasa yapılar… Nereden geldiğini bilmediğim bir düşünce zihnime saplandı: “Dünya sandığın kadar kapalı bir yer değil.” Bu düşünceyle birlikte içimdeki korku, yerini yavaşça bir teslimiyete bıraktı. Belki de insan bazen kendi kaderinin peşinden değil, kader insanın peşinden gelir. Ve yakalandığında kaçacak yerin kalmaz. Şimdi, bu satırları yazarken halka nabız gibi atıyor. Her parlayışında odanın duvarları biraz daha uzaklaşıyor, sanki ben çoktan yola çıkmışım da burası bir hatıranın içine dönüşüyormuş gibi… Belki birkaç dakika sonra içeri adım atacağım. Belki geri döneceğim. Belki de artık hiçbir tarihe not düşmeyeceğim. Ama şunu biliyorum: 11 Aralık 2025, yalnızca bir gün değil. Bir eşik. Ve her eşik, bir ömrün yönünü değiştirebilir. | ||
|
|
||